Başlangıç ve son
Müzik

Pearl Jam – “Black” Hakkında Derinlemesine Bir Yazı

Bazı şarkılar vardır, onları sadece dinlemezsin; yaşarsın, içinde büyütürsün, hatta yaşlandıkça daha çok anlarsın. Black tam olarak böyle bir parça, benim hayatıma tam ne zaman girdi emin olamıyorum, o dönemler epey güzel içerdim çünkü ama işte öyle bir parça ki hala aklımda. Pearl Jam’in 1991 tarihli efsane albümü Ten’de yer alan bu şarkı, benim için belki de her şeyin özeti.

Başlangıç ve son.

Aşkın ilk anı da burada, bitişi de. Hatta aradaki tüm o sessizlikler de…

Eddie Vedder ve Taşınan Bir Demo

Şarkının temeli, gitarist Stone Gossard’ın “E Ballad” adını verdiği bir demo parçasına dayanıyor. Eddie Vedder, bu parçayı bir kasette dinliyor ve henüz gruba tam olarak dahil bile değilken sözleri yazıyor. (Kaynak: Wikipedia, altrockguitar.com)

Vedder bir röportajda şöyle diyor:

“It’s about first relationships and letting go… you can’t really have a true love unless it was a love unrequited.”

Yani, sevdin ama olmadıysa, işte o gerçek aşktı. Zaten bu yüzden bu şarkı yalnızca bir melodi değil; başlangıç ve son olarak iki anı’da damağımızda bırakıyor.

Bu şarkıdaki her dize, bir ayrılığın anatomisi gibi.

Hadi haddimiz olmasada, satır satır incelemeye çalışalım.

Çünkü bu şarkıda olan her nota bir yara gibidir insan olana veya bu notaları hisseden zavallılara diyelim…

Bu arada bu parça öyle işlemiştir ki hayatınıza, aşk acısı falan çekmenizi gerek yok, hafif bir yel bile yemiş olsanız bu parça sizi mahveder, bence ona bile gerek yok, laner Eddie’nin sesi zaten ne olursan olsun yeter….

“Sheets of empty canvas, untouched sheets of clay were laid spread out before me as her body once did.”
İlişkinin başlangıcı burada resmediliyor. Boş tuvaller, şekillenmemiş kille dolu bir başlangıç. Ama aynı zamanda eksik, çünkü o artık yok. O zamanlar onunla dolu olan yatak şimdi bomboş. ( Gerçekten bu durumda olana bok gibidir kankalar özür vallaha, ben yatağa gittiğimde güzeller güzeli sarışın, mavi gözlümü buluyorum vallaha, kusura bakmayın…)

“All five horizons revolved around her soul as the earth to the sun.”
Beş duyusuyla onu yaşarken, sevgilisi evrenin merkezi olmuş. Güneşin etrafında dönen dünya gibi, Vedder da onun etrafında dönüyormuş. Ama artık eksen kaymış bir kere, bu da sıçtığının resmidir.

“Now the air I tasted and breathed has taken a turn.”
Solunan hava bile değişmiş. Her nefes, bir zamanlar sevinçti, şimdi yalnızca alışkanlık ve boşluk. Başlangıç ve son bu değilse nedir?

“Ooh, and all I taught her was everything.”
Bu dizede gurur değil, hayal kırıklığı var. Her şeyimi verdim diyor adam. Ama o her şey, şimdi geride kalan hiçlik olmuş.

“And now my bitter hands chafe beneath the clouds of what was everything.”
Eller boş. O eller bir zamanlar sevgi tutarken, şimdi sadece bulutlara sıkılıyor. Boşuna. Kırgınlıkla. Bile bile. Bok gibi yani durum artık.

“All the pictures have all been washed in black, tattooed everything.”
Eskiden mutlu olan anılar bile siyaha boyanmış. Şimdi her şey karanlıkla mühürlü. Silinmez, çünkü bu artık sadece geçmiş değil, artık kazınmış değiştirilemez bir iz… Tam şunu düşünün eski sevgilinin adını dövme yaptırmışsın, sonra full siyah yapmışsın gibi bişey yani bu…

“I take a walk outside, I’m surrounded by some kids at play.”
Dış dünya hayat dolu, çocuklar gülüyor. Ama Vedder orada değil. Kalbi oynamıyor artık. Dışarısı ilkbahar, içi sonbahar diyeceğim ama lanet adam kış yaşatıyor sesinin tonunda. Klasik tezat yani.

“I can feel their laughter, so why do I sear?”
Gülüşleri duyuyor ama kendi içi yanıyor. Gülmeyi unutan insan, başkasının kahkahasına katılamaz. Hayat devam ediyor ama sen değil.

“Twisted thoughts that spin round my head, I’m spinning, I’m spinning…”
Burada artık iç hesaplaşma başlıyor. Her şey dönüp dolaşıp aynı yere geliyor.

İşte yine o cümle: Başlangıç ve son.

“How quick the sun can drop away.”
Mutluluk aniden gidiyor. Işık yok. Kalıyor sadece gölge, gölgeler ve eski şarkılar ve eski plaklar…

“And now my bitter hands cradle broken glass of what was everything.”
Bir zamanlar “her şey” dediğin şey şimdi elinde kırık cam gibi duruyor. Tuttuğun anda kanatıyor ama bırakamıyorsun da.

“All the love gone bad turned my world to black.”
Aşk kötüye gidince tüm dünya kararır. Bu kadar sade, bu kadar sert. Bu kadar gerçek.

“Tattooed all I see, all that I am, all I’ll be.”
Artık kim olduğunu bile etkiliyor bu aşk. Geçmişi, bugünü, geleceği… Hepsi siyaha bulanmış.

“I know someday you’ll have a beautiful life, I know you’ll be a star in somebody else’s sky…”
En acı kabullenme anı. Onun mutlu olacağını biliyorsun. Başkasıyla. Ama…
“But why, why, why can’t it be, can’t it be mine?”
İşte final. İşte diz çöktüren an. Tüm şarkının özeti. Tam burası, tam da bu durumda olanlar için küfür vakti gibi diyebiliriz. Salın beybiler….

Eddie Vedder ve Atkı Hikâyesi Klasiktir Bende Yazayım Bari

Bazı kaynaklara göre Eddie, eski sevgilisinden kalan bir atkıyı konserlerde boynuna doluyordu. Bu atkı, fiziksel olarak bir eşyaydı belki ama aslında bir “bağlantıydı.” Kapanmayan bir parantez. Konserlerde şarkıyı söylerken Vedder’ın o atkıya sarılması, geçmişe tutunmanın, inatla unutamamanın simgesiydi.
Ve evet, bu da “başlangıç ve son.” Onunla başladı, onunla bitti, ama geride kaldı.

Single Olmayan Hit: Sisteme Karşı Bir Duruş

Epic Records bu şarkıyı single yapmak istediğinde grup kabul etmedi. Neden mi? Çünkü Black onların için bir hit değil, bir iç döküştü. MTV, listeler, video klipler… Bu şarkıya olmazdı.
Bu yüzden de büyüdü, özel kaldı, kalbimize kazındı.

Bu Kadar Çok Kişinin Kalbine Neden İşliyor Peki?

  • Çünkü sahte değil.
  • Çünkü ilk büyük aşkın, son büyük pişmanlığın şarkısı.
  • Çünkü her satır bir sızı.
  • Çünkü bu şarkıyı dinlerken Vedder’ın sesi sadece kulağına değil, boğazına, kalbine, geçmişine dokunuyor.

Yani… en sevdiğim parça bu. Değişilmez. Pearl Jam belki sistemin içinde büyük bir grup, ama Black onların en çıplak yüzü, en kırılgan kalbi. Bu şarkı bir “hit” olmadı belki ama hayatların hit olmasını sağladı. Sessizlik, üzüntü, kabullenme ve belki de sonrasında kim olduğumuzu tekrar hatırlama yolculuğu. Eddie Vedder’ın atkısı hâlâ boynumda takılı gibi hissediyorum.

Kulağa fazla duygusal, fazla içli ya da biraz sarkastik gelmiş olabilir, bilmiyorum. Ama işte tam da bu yüzden: bazen gülümsemek zorunda kaldığın bir yer vardır hayatta. Yutkunuyorsun. Ve o an anlıyorsun: bu sadece bir şarkı değil.
Çünkü bazı şarkılar vardır; onları anlatmazsın, hissedersin.
Ve her defasında aynı yerden kalırsın…

Başlangıç ve son.

Diğer Müzik temalı yazılarım için BURAYA lütfen

Bir yanıt yazın